Af, tarikatın gereğidir.
Öyleyse; ne kadar size anlatsak, anlatalım.
Özellikle bu sözü niçin söylüyorum? Bizim dışımızdaki insanlar için.
Zannediyorlar ki; çok bilirlerse,
her şey olur. Hayır, sevgili kardeşlerim.
Bilmek mutlaka yaşamayı beraberinde getiriyor.
Bilebilirsiniz.
Nefs tezkiyesini yapmazsanız,
af edemezsiniz.
İstediğiniz kadar bilin;
yaşayın göreceksiniz ki, bununla karşılayacaksınız.
O zaman affedenlerden olmak istiyorsanız;
bunun bedeli,
nefs tezkiyesidir.
Bunun bedeli,
mürşide tabiiyettir.
Bunun bedeli,
başkaları için yaşamaktır.
Hayatınızdan;
başkalarının hatalarını,
çıkartacaksınız.
Elbette onlar için
zaman zaman hatırlatmak söz konusu.
Ama bileceksiniz ki; eğer siz,
kendinizi onlara feda ederseniz,
severseniz, seven sevdiğinin kusurunu örter.
İşte ayet-i kerime, onun için diyor Allah-u Teala:
Hücurat suresi 11'de:
Kimse kimsenin hatasıyla meşgul olmasın,
ola ki;
o alaya aldığı kişi, diğerinden daha iyi olabilir.
Hücurat suresi 12'de:
Bir başkalarının hatalarını araştırmayın.
O halde biz;
kusurları araştırmadığımız gibi
bağışlamakta,
birinci sırada olacağız.
Ama kesinlikle
herkese örnek olacağız.
İşte Allah'ın bizden istediği; bu sosyal hayatta
birlik ve beraberlik içinde yaşayan insanların,
evvela birinci vazifesi sevmek.
Seviyor musunuz?
Dilden mi, kalpten mi?
İkinci vazifesi affetmek.
Affediyor musunuz?
Üçüncü vazifesi;
kötülüğe karşı,
hayırla mukabele etmek.
Bu kadar kolay, bu kadar basit.
Unutmayacaksınız.
Şimdi,
tabi ben,
güler yüzünüzden anlıyorum
ne kadar mutlu olduğunuzu görüyorum.
Ama eve gittiğiniz an;
sizi bekleyen
görev, tehlike.
Ne yapacaksınız?
Orada aslında;
bunu, hayatınıza tatbik etmelisiniz.
Zor mu, kolay mı?
Hayır diyelim ki,
eve girdiniz
ve bir engelle karşılaştınız.
Habire söyleniyor.
Siz ne yapacaksınız?
Zikredeceksiniz ve karşı tarafla asla
tartışmayacaksınız.
Mukabelede bulunmayacaksınız.
Biz, kendimizi çözüm mercii olarak zannediyoruz.
Sevgili kardeşlerim, bizler çözüm mercii değiliz.
Çözüm mercii, Allah.
Biz üzerinde işlem yapılanlarız.
Çözümlerin hepsi, Allah'a ait.
Bundan emin olun.
O zaman;
eğer çözümler Allah'a aitse,
biz üzerinde işlem yapılanlarsak,
böylesi bir engel karşınıza çıkıp da,
habire atıp tutuyor, bize karşı.
Biz ona cevap mı vereceğiz, yoksa ne yapacağız?
Allah, Allah.
Evet Rabbimize, sahibimize sığınacağız.
Çünkü o anda bize saldıranlar
o kişi de tek başına değil.
Kimle beraber?
Hay Allah razı olsun.
Hepiniz; aslında, çok çok güzel anlıyorsunuz.
Sadece, birazcık sabır.
O konuda da; sipere girmek,
elden bırakmamak ve silahımız ne?
Silahımız; zikir.
Zikir, zikir, zikir.
Allah-u Teala; şeytanın kapısını kilitlediğimiz zaman zikirle,
bir müddet sonra o şişirilmiş bir balon,
tamamen sönecek
ve diyor ki, diyecek ki; ya ben bu kadar saldırıyorum,
bana karşılık vermiyor.
O zaman siz, ondaki sevgiyi harekete geçireceksiniz.
İlk başlangıçta size saldıran kişi,
nefsine uyuyor değil mi?
Onun nefsiyle birlikte kim var?
Şeytan var.
Ama siz cevap vermediniz.
Allah dediniz, Allah dediniz, Allah dediniz.
Bir müddet sonra Allah ona da hükmediyor.
Ve ondaki sevgiyi harekete geçiriyor.
Onda da, Allah'ın ruhu var mı?
Emaneti var mı?
Emanetin birinci hasleti ne?
Sevgi.
İşte ondaki sevgi, sizin davranışınızı harekete geçiriyor.
Ve diyecek ki; yahu bakın,
ben bu kadar yapıyorum ama bana karşılık vermiyor.
O da, sizi sevmeye başlayacak.
O zaman da Allah; kalpleri sevgide telif ediyor, birleştiriyor.
Allah'ın bizden istediği hayat; bu kadar güzel, bu kadar mutluluk verici
ve çok kolay sadece ve sadece kendimizi başkalarına karşı tüketmek,
defterden silmek ve başkaları için yaşamak.